Değişmeyen tek şey değişimin kendisi desek ya da asla, asla deme. Kaç pencere açılır zihin duvarlarımıza, kaçında güneş vardır kaçında yağmur. Beşikten mezara süren bu yolculuk nelere gebe hangimiz biliyor ki?Yaş almak değiştirmiyor olabilir bizleri ama yaşanmışlıklar tam tersi, alabildiğine katılıyor bünyemize artılarıyla eksileriyle ve değişiyoruz. “Şimdiki aklım olsa” muhabbetini yapmayan kaç yetişkin var? Sahi şimdiki aklımız olsa ve bir çırpıda dönüversek geçmişe neler olur? En başta geçmişteki kendimize zor anlatırız şimdiki kendimizi gibi geliyor. “Hadi canım”, “daha neler”, “o kadar da değil” der mi der anlattığımız birçok şeye, günümüzden verdiğimiz bilgilere. Hayatımızdaki insanlar değişmiştir, öncelikler yer değiştirmiştir, tercihler bambaşkadır. Ağaç aynı ağaçtır belki ama, gövde epey kalınlaşmış, kimi dallar budanırken kimi dallar uzadıkça uzamış, çiçek açanlar kurumuş, kuru dallar filizlenmiş, bazıları meyve vermiş, velhasıl yaşanmışlıklar acısıyla tatlısıyla bizi biz yapmaya devam etmiştir. Yedisinde ne isek yetmişinde de o olacağımız kişilik özelliklerimiz, yeteneklerimiz elbette ki var. Onlar sabitlerimiz olarak istesek de istemesek de bizimle beraber duruyor. Hiç durmayan ve birlikte yol aldığımız taraf ise değişen, gelişen özelliklerimiz. Buna paralel başlıyor, yaşıyor, gelişiyor ya da bitiyor insan ilişkilerimiz. Şimdilerde insanoğlunun anlaşılmak ihtiyacı hava kadar su kadar hayati önemde. Peki herkesin bizi dinlemesini, anlamasını beklerken, neredeyse bazılarımız bunun için adeta çırpınırken kendi kendimizle ne kadar konuşuyoruz? Eski bizle şimdiki biz arasındaki iletişim ve köprü ne durumda farkında mıyız?