Hepimiz birer yolcuyuz. Başlangıcına karar veremediğimiz, sonunu ise göremediğimiz bir yolun yolcuları. Yalnız değiliz, biliyoruz. Koskocaman bir toplu taşıma aracına binmişiz, yol alıyoruz. Tabi bunun yeterince farkındaysak. Çoğunlukla seyahatimizin konforlu yanlarını ya hak etmişizdir yada bedelini ödeyerek satın almışızdır. Sıkıntı veren yanlarıysa hep diğer yolcuların kabahatidir değil mi?

Çocukluğum Keşan’da geçti benim. İpsala sınır kapısı yolunun geçtiği ovada ektiğimiz tarlalar vardı. Bahar ve yaz aylarında kasabadan tarlalara yürüyerek gidip geldiğimizi hatırlıyorum. Asfaltın kenarındaki mıcır zeminin üzerinde küçücük bedenimle yol alırken, hafızama kazınan en bildik görüntü sıklıkla geçen karavanlar ve içindeki turistlerdi. Merak ve hayranlıkla bakardım yanımızdan geçen ve  bizlere hiç benzemeyen o insanlara. Ne kadar uzaktan gelmişlerdi, neler görmüşlerdi. Gözünün görebildiği ufkun ötesine henüz geçememiş, başka bir şehri tanımamış, yedi-sekiz yaşlarındaki bir çocuğun gizemli bakışlarıydı onlara yönelen.

Büyüdüm… Başka şehirler gördüm, yeterinden fazla insan tanıdım. Uzak ve yakın kavramının bambaşka bir şey olduğunu öğrendim hayattan. Gidilebilecek en uzun yolun da, varılabilecek en kısa mesafenin de insan kalbi olduğunu, bir insan kalbinin taşıdığı gizemin ve büyüklüğün, uçsuz bucaksız arazilerle ölçülemediğini algıladım. Yabancı ve turist olmak için sınırlar aşmak gerekmediğini, kendi topraklarında hatta kendi kanından insanlarla pekala bambaşka diller konuşulabildiğini öğrendim.

Yaşamın en büyük şifrelerinden biri, belki de en büyüğü, yüce dinimizin de işaret ettiği gibi yine insan kalbinde, yüreğinde saklı. Yaratılanı, Yaradandan ötürü sevmek bahtiyarlığına ulaşmış büyük Yunus ne diyor mısralarında ;

“Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”

Günümüz insanı nasıl yaşıyor malum. Yitirdiği manevi kalelerin yanında, aklın ve mantığın sınırlarını da zorluyor bencillik ekseni. Kendisine hiç batırmadığı iğneyi, çuvaldız haline getirip sürekli başkalarına batırdığı için olsa gerek, diğer yüreklere yapabileceği yolculukların ve bundan sağlayabileceği insani kazanımların farkında bile değil ne yazık ki. Oysa kanımca, var olma değerimizin katsayısı ulaşabildiğimiz, dokunabildiğimiz yürek sayısınca yükseliyor göğe doğru.

Diğer koltuklarda oturan, diğer yolcularında gerektiği zaman, gerektiği kadar fark edilmesi umuduyla, hayırlı yolculuklar.

Sonraki Yazı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir