Ölüm gerçeği epeyce uyandırıyor bulanık zihinlerimizi. Ne yapıp ne yapmadığımızı daha iyi anlıyoruz ister istemez. Etkisi çok uzun sürmüyor belki, en çabuk şekilde dönüyoruz dünya telaşlarımıza. Sanki sonsuza kadar kabirleri ziyaret eden olup da, ziyaret edilen hiç olmayacakmışız gibi… Ama yinede elimizde ölümden ve ardındaki acıdan daha tesirli bir ibret yok görünüyor.

Yıllar önce okuduğum, Necip Fazıl’ın kaleme aldığı Yunus Emre piyesi düşüyor aklıma birden. Ölümsüzlüğü arayan Yunus, mezarlıksız köy bulmanın çabasıyla diyar,diyar dolaşıyor. Sonunda bir vesile ile kendini Erenler köyünün meydanında buluyor. Öğreniyor ki köyün mezarlığı yok ve ölümü bilmiyorlar. Tabutun, teneşirin, cenaze namazının ne anlama geldiğini de. Aradığını bulmanın heyecanıyla soruyor Yunus, peki çoğalıp eksilmez misiniz sizler, hepiniz burada yaşlanır mısınız beraberce. Hayır diyor köylüler, bir taraftan gelir bir taraftan gideriz. Biri doğar, biri gider. Gidişiniz benim anlattığım gibi olmaz mı diyor Yunus. Olmaz diyorlar. Şu dağları  görüyorsun ya; işte oradan bir ses gelir: Falan oğlu filan vaktin doldu, gel!.. Kimin adını verirse, o kişi çarpılmışa döner, işini bırakır, dağa doğru uzanır, kaybolur. Bir daha da dönmez. Adı çağrılan kişi, insanlara haklarını helal ettirecek kadar vakit bile bulamaz. Onun için burada herkes her an dağın ardından çağrılacakmış gibi hazırdır. Kimse kimsenin hakkını yemez, yüreğini kırmaz. Hikayenin devamında ölümsüzlüğü arayan derviş Yunus’un dağın ardından çağrılışı ve erenlerden olabilmek için geçirdiği sınavlar anlatılıyor. Tabi ki bana çağrışım yaptıran kısmı, herkesin her an çağrılacakmış gibi hazır beklediğinin anlatıldığı bölüm.

Zor, fakat bir o kadarda etkili olacağını bildiğim bir düşünce deneyimi öneriyorum sizlere. Müsait bir vakit ve ortamda gözlerinizi kapatın, bütün samimiyetinizle kendi cenaze töreninizi düzenleyin zihninizde. Hayatta olan, tanıdığınız kim varsa çağırın gelsin uğurlamaya. Vaktiniz bol, seyredin bütün yüzleri tek,tek…Kim ağlamaktan ayakta duramayacak , kimler öldüğünüze inanamayacak kadar perişan. Kim yada kimler sizden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını düşünüyor. Hangi yüzde, daha o anda yakıcı bir hasret belirmiş. Ya siz? Kim yada kimler için, keşke azıcık daha yanında olabilseydim, bir kere daha sıkıca sarılabilseydim, O’na O’nu ne kadar çok sevdiğimi keşke söyleseydim diye çırpınıyorsunuz. Hangi söylenmiş yada söylenmemiş cümlelerinizden pişmansınız?…

Gerçekten hissedilerek canlandırılırsa bu sahne, bütün öncelikleriniz belirecektir karşınızda. Farkında olduğunuz, olmadığınız, ertelediğiniz ya da ihmal etmekten çekindiğiniz kiminiz varsa göreceksiniz sizi uğurlarken ki hallerini. Diğerlerinin, yaşamınızdaki figüran oyuncuların ise, sahnede üzerlerine tutulan spot ışıkları sönecek birer, birer…

Var gücümüzle önceliğimiz olan insanlara sarılalım öyleyse. Ellerini de, yüreklerini de sımsıkı tutalım, bırakmayalım. Her an ,dağın ardından adımızı duyacakmış gibi…

  Önceki Yazı                                                     Sonraki Yazı

“Mezarlıksız Köy” için bir yoruma

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir